4 Ocak 2011 Salı

Ve Beyrut'a vardık şükür...

Biliyorum biraz geç kaldım Beyrut'u anlatmakta. Ben sanıyordum ki her yerden bulurum bir internet. Akşamları anlatırım yapıp ettiklerimi. Hayır öyle olmuyormuş. Genelde yatağın yolu zor bulunuyormuş. 

Buyrun işte size resimlerle Beyrut ... Umarım sıkılmazsınız okurken. 

30 Aralık 2010/Cuma

7:30 da bizi Beyrut’a götürecek uçak için saat 5 gibi hava alanına vasıl olduk. Rehberi ben olmadığım yolculuklar benim için sanki film izlemekten farksız olduğu için, bünyeme bahşedilen sakinlikle filmi izlemeye başladım.

Havaalanın çıkışına şimşirden alanın adını yazmışlar
3 farklı otel var. Biz 5 yıldızlı olanını seçmişiz. Le Commodore  Otel. Kısa süre sonra anlıyorum ki 3 farklı “rehber” bizimle gelecek. Bizim grubumuzun rehberinin adı sms ile telefona geldi. Ama kendisi, ne havaalanındaki acenta bankosunda, ne de uçağa binmeyi beklerken gelip kendisini tanıştırmadı. Neyse sorun değil… Zaten umurumda da değil. En son bir grupla beraber, Halep’ e gittiğimde vaz geçmiştim bir Türk turist grubuna dahil olmaktan. 

Yaklaşık 2 saat sonra Beyrut Refic Hariri Havalimanına iniyoruz. Kapıda bizi bekleyen yerel rehberimizi takip ederek bulduk otobüsümüzü. Adettendir. Yarım gün şehir turu yapılıp, hem müşteri oyalanacak, hem de şehir de tur atılacak. Nitekim otel odaları saat 14:00 den önce hazır olmayacak. Hem bu arada extra turlar içinde mişteri yoklanacak.
Bavulları koyup otobüste bir koltuk bulmak için arkalara doğru ilerliyorum. Tam boş bir koltuğa oturmaya yeltenirken arkada oturan genç sarışın kadın el çantasını bir basket topunu çembere isabet ettirir gibi atıveriyor önüme. Belki yaptığından utanır diye,”yer mi tutuyorsunuz?” diyorum. Arkadaşlar geliyor da diyor. Yok!  Utanmanın ne olduğunu bilse, ufak bir özür cümlesi sarf eder insan. Allahım sen bana sabır ver ki dolamayayım o saçları elime… diyip geçiyorum en arka 6 koltuğa.

Havaalanı şehre çok uzak değil. En fazla yarım saat. Trafik bizdeki gibi onlarda da sorun. Fakat biz medeni Türklerin asla yapmadığı bir şeyi yapıyorlar trafikte. Kırmızı ışığa ve tıkanma sorununa tahammülleri yok. Hemen bası veriyorlar kornaya. Sürekli bir korna durumu var etrafta.

İlk Durak… Photo Stop for 10 minutes…


Güvercin kayası. Burası apaçık belli ki doğal bir oluşum. Yıllar içerisinde denizin içinden yükselen kayalara oyduğu bir delik var ortasında. Güvercinler bu oluşumların içine yuva yapınca da adı olmuş Pigeon Rocks. Şimdiye kadar gittiğim yerlerde gördüm bu denizden çıkı vermiş kayalardan. Bir tanesi Mallorca da. Bir diğeri bizim Şile de. Hani şu Türk filmlerinin romantik sahnelerinin deki arka fon… Ağlayan kayalar… Beyrut daki de güvercinlere yuva olmuş. Aha bak gördün mü? Ne kadar hoş diye ilk gelene burası gösteriliyor.

Hava kapalı ama ılık mı ılık. Zavallı yerel rehber 46 Türk ü yeniden otobüse bindirmek için çırpınıyor. Yerime oturur oturmaz, önümde ki koltukta oturan emekli asker görünüşlü arkadaşının yanına gelen ensesindeki yeleleri uzatmayı gençlik sayan olgun amcanın dediğini duyup bir la havle daha çekiyorum.
-          E ne var şimdi burada. Ben anlamadım. Bi bok yok… Hiç de beğenmedim !!!

Meslek gereği otobüsün en önünde oturmaya alışan ben, bu sefer otobüsü en arkadan izliyorum. Yer tutan sarışın ve avenesi, yerel acentenin elemanına yılbaşı gecesi için mekân sorup fiyat alıyorlar. Sesleri yüksek. Ne mikrofonda konuşan rehber, nede onlardan başka otobüste yolculuk yapanlar umurlarında. Verilen fiyatı pahalı bulup, fiyat veren çocuğunda komisyondan ne götürdüğünü yüksek sesle birbirlerine haykırıyorlar. Geri kalan bizlerde, ne kadar büyük ve zeki iş adamları !!! olduklarını anlıyoruz onlar haykırdıkça. Anlaşılan aynı otobüste olduğumuz müddetçe lahavle nin sonu gelmeyecek.

Corniche ...Piyasa  burda yapılır:))

Kıyıdan ilerliyoruz. Solumuzda Corniche dedikleri teras/yol, sağımızda sahil boyunca dizilmiş, yeni görünümlü gökdelen rezidanslar. Bize verilen bilgiye göre tamamı Arap sermayesi imiş.  Ve o yeni bitmiş rezidansların arasında kalan köhne eski Beyrut evleri. Genelde çoğunluğu müstakil konak niteliğinde. Kaderine terk edilmiş.
 
Bana neden Osmanlıca öğreniyorsun diyenlere ... Amaç bu değil di ama şu resimde gördüğünüz tabelayı okuyabiliyorum:)) Bu ne büyük mutluluk biliyomusunuz:) 

Bazı gezi kitaplarında denize olta sallamayı abesle iştigal olarak tarif eden hasiz yazarlara inat, ben sizi anlıyorum çünkü Türküm ..Devam edin anacım diyesim geliyor .


2 yorum:

  1. Süper başlangıç, kalemine sağlık, yanındaymışım gibi hissettim okurken, diğer detayları da merak ediyorum...
    bu arada tabelada ne yazıyordu:)

    YanıtlaSil
  2. El- Corniş, El- Bahr yazıyordu :) Bahir= Deniz
    Bahriye veya Bahriye li den ... bildin mi :)

    YanıtlaSil