One Destination is Never a Place But a New Way of Seeing Things- Henry Miller
HO CHI MIN CITY / SAIGON
Cuba yolculuğundan 1 yıl sonra, dünya da son kalan 5 sosyalist ülkeden biri olan Vietnam’a, sonra gelmişken komşusu Kamboçya’ya, oradan da İstanbul a direk uçuş olmadığı için Tayland a geçip ‘ One Night in Bangog’ yapıp döneceğiz. Bu sefer 1 eksik çıkıyoruz yola. Canımın içi yol arkadaşlarımdan biri bu gezide bizimle değil.
Cuma gece yarısını az geçe başlayan yolculuğumuz, Cumartesi akşamüstü, henüz adını söyleyemediğimiz HO CHI MINH de bitti. 10 günlük tatilin gittimi bir günü yolda. Tüm yorgunluğa ramen, hayır hayır hiç de yorgun değiliz diyerek otelimize ulaşıyoruz. Şahane deniz ürünleri ve egzotik uzakdoğu meyvelerinin de olduğu açık büfeden nispeten erken ayrılmamıza sebeb, gece 11 gibi kapanacağı söylenen Night Market’e yetişme telaşı. Hayır, hava kararmış, etrafda bir şey görmek mümkün değil. Bari yürüme mesafesinde olan meşhur BenTan Market'in hemen yanıbaşında ki bu gece pazarını kaçırmayalım fikrindeyiz. Hani tanıdık bildik bütün markalı ürünler buralarda üretiliyor ya, çok komik paralara o ürünleri satın alıp, dönüşte Vietnam’dan aldım canım ! diye hava atma peşindeyiz. Halbuki 1 saat içerisinde birkaçımızın elinde Vietnam dan alınabilecek en ucuz ürünlerden biri olan koni biçimli kurumuş otlardan örülerek yapılan yerel şapkalardan başka bir şey yok. 100 istedi, 85 verdim diye ne büyük pazarlıkçı olduğumuzu hafifden böbürlenerek anlatıyoruz ama ertesi gün Savaş Müzesinin hediyelik eşya dükkanında aynı şapkaları hiç pazarlıksız 50 Dong a alacağımızdan haberimiz yok o sırada.
2.Gün : Adını zor söylediğimiz Ho Chi Minh City nin eski adı Saigon. Bu güzelim ve söylenmesi kolay saygın ismi neden değiştirmişler derseniz Ho Amca yüzünden. Kendisi Vietnam'ın Fransa'ya karşı bağımsızlık mücadelesinde önderlik etmişve 69 yılında ölene kadar da Kuzey Vietnam'ın lideri olarak kalmış.Kuzey Güney'i elegeçirdikten sonra da Saigon HCMC olmuş.
Bugünki gezimize otelden çıkıp, Fransız döneminde yapılmış, bahçeli, 2 -3 katlı binaların arasından ilerleyerek, çakma Notre Dame klisesinin olduğu meydanda başlıyoruz. Klisenin hemen yanın da tarihi postane binası var. İçine girdiğinizde postane mi yoksa turistik eşya dükkanımıdır algılamak zor. Exchange ofis den tutun turistik kuyumcu ya kadar her çeşit dükkan var aynı çatı altında. Salonun dibinde kocaman bir HO amca resmi gülümsiyerek size bakıyor, sizde tezgah üzerindeki hediyelik eşyalara.
Sırada Bağımsızlık Sarayı var. Yada Yeniden Birleşme Sarayı. Anlaşılan canları sıkılınca isim değiştiriyor bu Vietnamlılar. Bir sarayın kaç tane adı olabilir ki. Neyse olay şu; Bu saray Vietnam Savaşı sırasında G.Vietnam başkanlarının ikamet ettikleri yer. Aslında binanın herhangi mimari bir özelliği yok. Bizim memelekette kentsel dönüşüme kurban olmamış 70 ler mimarisi benzeri bir mekan gibi. Ancak sembolik önemi büyük. 1975 yılında bir K.Vietnam tankının sarayın demir kapısını yıkıp geçmesi savaşın sonu kabul ediliyor.
Dışarıdan sarayın resimlerini ve sayısız selfie çektikten sonra günün en anlamlı ve heyecan verici yerine doğru devam ediyoruz. Savaş Müzesi. İnsan savaş Müzesinden heyecan duyar mı? Merak işte...
Aynı saray gibi 70 ler mimarisinden kalma 3 katlı bir bina. Savaşın son bulmasından hemen önce Amerikalıların propaganda maksadıyla kullandıkları bir yermiş. İsim değiştirmeyi seven Vietnamlı kardeşlerimiz değiştire değiştire adını şu anda kısaca 'Savaştan Kalanlar Müzesi' olarak çevirebileceğimiz haline getirmişler. Bu savaşı şimdiye kadar Amerikalıların gözünden Hollywood filimlerinde izleyenlerin Vietnamlıların ne hissettiklerini anlamak için mutlaka görmesi gereken yer burası.
Vietnam Savaşı Hakkında Bir Kaç Not...
Bahçesinde Amerikalıların giderken almayı unuttukları tanklar, uçaklar, helikopterler sergileniyor.
Müzenin neredeyse tamamı fotoğraflardan oluşuyor. Müzedeki foto-arşiv Amerikalılar dahil 11 farklı ülkenin gazeteci-fotorafcıların savaş zamanı çektikleri kareler. Bu karelerden bazıları sahiplerine dünya çapında ödüller kazandırmış. En bilineni de 'Napalm Girl'.
Bu fotografın sahibi Nick Ut,- 90 lı yıllarda orjinal kareyi müzeye bağışlamış- fotoğrafı çektikden sonra bombalanan köyden kaçan kızı hastaneye yetiştirip yaşamasını sağlamış. Kamuoyunda ses getirip savaşı sonlandırdığı söylense de ruhlar üzerinde açtığı yaralar hiç bir zaman kapanamaz.
Sonuç : Müzeyi gezerken sergilenen fotoğraflar suratınıza tokat gibi çarpıyor. Hele savaş sonrası Vietnam halkının fiziksel durumunu gördüğünüzde insanlığınızdan utanıyorsunuz. Ülkemin bir tarafında süren çatışmaları düşünüp, savaşa sebeb olanlara, canım ülkemi hiç düşünmeden kendi çıkarları uğruna savaş ortamına sürükleyenlere bin bela okuyup inadına BARIŞ demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Bugünki gezimize otelden çıkıp, Fransız döneminde yapılmış, bahçeli, 2 -3 katlı binaların arasından ilerleyerek, çakma Notre Dame klisesinin olduğu meydanda başlıyoruz. Klisenin hemen yanın da tarihi postane binası var. İçine girdiğinizde postane mi yoksa turistik eşya dükkanımıdır algılamak zor. Exchange ofis den tutun turistik kuyumcu ya kadar her çeşit dükkan var aynı çatı altında. Salonun dibinde kocaman bir HO amca resmi gülümsiyerek size bakıyor, sizde tezgah üzerindeki hediyelik eşyalara.
Sırada Bağımsızlık Sarayı var. Yada Yeniden Birleşme Sarayı. Anlaşılan canları sıkılınca isim değiştiriyor bu Vietnamlılar. Bir sarayın kaç tane adı olabilir ki. Neyse olay şu; Bu saray Vietnam Savaşı sırasında G.Vietnam başkanlarının ikamet ettikleri yer. Aslında binanın herhangi mimari bir özelliği yok. Bizim memelekette kentsel dönüşüme kurban olmamış 70 ler mimarisi benzeri bir mekan gibi. Ancak sembolik önemi büyük. 1975 yılında bir K.Vietnam tankının sarayın demir kapısını yıkıp geçmesi savaşın sonu kabul ediliyor.
Dışarıdan sarayın resimlerini ve sayısız selfie çektikten sonra günün en anlamlı ve heyecan verici yerine doğru devam ediyoruz. Savaş Müzesi. İnsan savaş Müzesinden heyecan duyar mı? Merak işte...
Aynı saray gibi 70 ler mimarisinden kalma 3 katlı bir bina. Savaşın son bulmasından hemen önce Amerikalıların propaganda maksadıyla kullandıkları bir yermiş. İsim değiştirmeyi seven Vietnamlı kardeşlerimiz değiştire değiştire adını şu anda kısaca 'Savaştan Kalanlar Müzesi' olarak çevirebileceğimiz haline getirmişler. Bu savaşı şimdiye kadar Amerikalıların gözünden Hollywood filimlerinde izleyenlerin Vietnamlıların ne hissettiklerini anlamak için mutlaka görmesi gereken yer burası.
Vietnam Savaşı Hakkında Bir Kaç Not...
- Savaşa Vietnamlılar 'Amerikan Savaşı' , Amerikalılar sa 'Vietnam Savaşı' diyor. 65 de başlayıp 73 yılına kadar 8 sene sürmüş.
- Kuzey Vietnam Rusya ile, Güney Vietnam ise Amerika ile taraf olmuş. Savaşın sebebi Amerika'nın Indochina/Hindiçini taraflarında güçlenen Rusya dan gıcık kapması.
- 65-73 yılları arasında ABD, Orta ve G.Vietnam a 5.185.400 ton bomba atmış. Tüm savaş boyunca 14.300.000 ton... Kore Savaşında 2.600.000 ton, 2.Dünya Savaşında ise 5.000.000 ton kıyas yapmanıza yetermi?
- Amerika sivillere karşı kimyasal gaz kullandığı için Uluslararası Savaş Mahkemesinde suçlu bulundu. Aynı Amerika kimyasal silah gerekçesiyle Irak'a demokrasi getirmeye kalktı.
- Savaş sonrasında Vietnam da ki nesilleri etkileyen sağlık sorunları için kılını kıpırdatmadı.Hala sokaklarda kolları bacakları olmayan insanları görüyorsunuz. Bu konu da tek yardım Rusya ve Tıp alanında yarattıkları mucizelerle bilinen tek bir ülke yardım etmiş : CUBA. Kalbimizin bir kısmının orda kalması boşuna değildi.
Bahçesinde Amerikalıların giderken almayı unuttukları tanklar, uçaklar, helikopterler sergileniyor.
Müzenin neredeyse tamamı fotoğraflardan oluşuyor. Müzedeki foto-arşiv Amerikalılar dahil 11 farklı ülkenin gazeteci-fotorafcıların savaş zamanı çektikleri kareler. Bu karelerden bazıları sahiplerine dünya çapında ödüller kazandırmış. En bilineni de 'Napalm Girl'.
Sonuç : Müzeyi gezerken sergilenen fotoğraflar suratınıza tokat gibi çarpıyor. Hele savaş sonrası Vietnam halkının fiziksel durumunu gördüğünüzde insanlığınızdan utanıyorsunuz. Ülkemin bir tarafında süren çatışmaları düşünüp, savaşa sebeb olanlara, canım ülkemi hiç düşünmeden kendi çıkarları uğruna savaş ortamına sürükleyenlere bin bela okuyup inadına BARIŞ demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Kalan 8 günü de en kısa zamanda okumak dileğiyle ;)
YanıtlaSil