27 Şubat 2012 Pazartesi

Trabzon’da Türk Kahvesi İçmek Zor - 1


Güzel ülkemin güzel insanlarının yaşadığı, Karadeniz bölgesinin Türkiye haritasındaki yerini gözünüzün önüne getirin. Bir sağına, bir ortasına, bir de soluna 3 nokta koyun. En sağdakine Trabzon, ortadaki ne Samsun, en soldakine de Sinop diyin. Bu yazının konusu o en sağdaki Trabzon’da geçiyor. 

Trabzon sırtını dik yamaçlara dayamış, bölgenin Samsun’dan sonra en büyük ama İstanbul’la kıyasladığınızda, onun birçok ilçesinden küçük ve o ilçe nüfusundan az kişinin yaşadığı bir cennet kent. Genel nüfus 2010 yılı rakamlarına göre 764.000 kişi. Merkezde yaşayanlarsa 230.000 civarı. Kentin tıpkı İstanbul gibi bir Ayasofya’sı var. Öte yandan her gidişimde içim acıyarak görüyorum şehrin sırtlara yükselen yeni apartmanlarını. Her gittiğimde biraz daha yok oluyor şehrin kendine has o güzelim yeşili. Tıpkı İstanbul gibi.
Ununu elemiş, eleğini de duvara asmış ama gezip görmekten vazgeçmemiş, üçüncü yaş grubu İngiliz misafirlerimiz, Trabzon limanına yanaşan gemiden inip, ortalama 30 kişilik gruplar halinde otobüslere biniyorlar. Benim otobüsümde tam 32 kişi var. Rakam, bu hikâyenin ana fikri açısından önemli.
         
Bizans’ın İmparatoru akıllılık edip kıyıya kurdurtmuş kilisesini. Bizans topraklarında yaşayan denizciler, sefere çıkmadan önce, kıyıdaki bu kiliseye gelip, sağ salim ailelerine kavuşabilmek için dua ederlermiş. Oradan da açılıverirlermiş, Ayasofya’nın arka bahçesinden baktığınızda sonsuzmuş gibi duran gri renkli denize. Bugün Trabzon limanından çıkıp Ayasofya’nın kapısına ulaşmak en fazla 5 dakika alıyor. Hadi olsun 7 dakika. 

Resim kendi arşivimden değil.Kimin kadrajından çıktığını da bulamadım.
Bukadar mı dediğinizi duydum. Hayır elbette o kadar değil.  Trabzon'un tepelerine kurulu o bembeyaz köşkü ziyaret etmeden dönülürmü limana. Atatürk'ün şehri ziyaretlerinde konakladığı bu beyaz dantel gibi bina, halk tarafından satın alınıp hediye edilmiş Ata'sına.Şimdi müze olarak ziyarete açık.
 
Günün sabah kısmında bitirdiğim Ayasofya turunun ardından, öğle sonrasında bana düşen turun adı BOZTEPE. Karadeniz’in neredeyse her şehrinde bir Boztepe var. Genelde araçla ulaşabildiğiniz en yüksek rakımlı ve neredeyse şehrin tamamını kuşbakışı görebildiğiniz yere Karadeniz’de Boztepe deniyor. En azından benim gördüğüm bütün Boztepeler böyle. “Adını Boztepe koyduğumuz ”  bu Trabzon turu bir “ oryantasyon” turu. Yani misafirleri otobüsle şehirde dolaştırıp, etrafı tanıtacağız onlara. Otobüsten ancak fotoğraf çekmek için inebilirler. Boztepe’ye çıkılıp Trabzon’a tepeden bakılacak. Fotoğraf molası verilecek.

Ve yine tahmin edeceğiniz üzere Trabzon gibi bir şehirde, bu işi turun ilk yarım saatinde tamamlamak mümkün. Gezimizin son durağı, Trabzon’un çok sevdiğim kocaman ağaçları altındaki çay bahçelerinde vereceğimiz çay-kahve molası. Fotoğraf için durduğumuz yerle çay-kahve molası arasında ki en fazla 10 dakikalık yolda, elimde mikrofon, otobüsteki yolculara Karadeniz’in çayını değil de kahvenin bu topraklara nasıl geldiğini anlatmayı seçtiğimde, bilmiyorum az sonra başıma gelecekleri. Her bir turda öğrenecek bir şeylerin olduğunu ve “asla ben oldum” dememek gerektiğini biliyorum sadece.
Merak mı ettiniz?  Hadi o zaman tıklayın "Kahve'nin Hikayesi" ne :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder