7 Mart 2016 Pazartesi

Hanoi ve Ha Long Bay

Ve işte Vietnam gezimizde en merak ettiğimiz başka bir yöne doğru gidiyoruz. İstikamet Hanoi ve Ha Long Bay. Sabah erken saatte Hanoi'ye uçtuk. Varır varmaz, şehirin başkent olması, havanın HCMC ye nazaran daha az nemli  olması, bol yeşillikler içinde Fransız stili binaları, öğle yemeğini yediğimiz 5 * lı tarihi bir otelde alıştığımız tarzda yemekler görmek, hepimizin bünyesinde aynı etkiyi yarattı. Biz Hanoi yi daha bi sevdik sanki. Vietnamlılar Hanoi sokaklarını HCMC de olduğu gibi motorsikletleriyle kat ediyorlar. Etrafda her köşede her boşlukta, kafelerin önlerinde park etmiş motorsikletler görmeniz mümkün. 



Hanoi de ziyaret edeceğimiz en ilgi çekici yer aynı zamanda şehrin en önemli ziyaret noktalarındn biri; Edebiyat Tapınağı.
Konfiçyüs Tapınağı olarak da biliniyor. Konfiçyüs öğretilerinin yanı sıra edebiyat ve şiir alanında da eğitim vermiş. Aynı zaman da 11. yy dan 18.yy a kadar eğitim vermiş Vietnam'ın ilk üniversitesi olarak kabul ediliyor.  

15.yy da imparatorun emriyle, burada eğitim gören ve başarı ile mezun olanların isimlerini onları onurlandırmak için taş kitabelere yazılmış ve kaplumbağaların sırtına yerleştirilerek avluda yerlerini almış. Kaplumbağa Hint ve Çin felsefesinde uzun ömür, refah, barış ve mutluluğun simgesi sayılıyor. 





Tapınak, Topkapı Sarayındaki gibi birbiri ardına sıralanmış avlulardan oluşuyor. Sunak en son avlu da. Hemen öncesindeki avlu da turistik eşya dükkanları sıralanmış. Avlunun bir köşesinde uzun bir kuyruk var. Kuyruğun sonunda bir masada oturmuş elindeki kamış kalemle kırmızı kağıtlara Çin Alfabesinin harflerini çiziktiren yaşlı bir amca. Hediyelik eşyadan kırmızı kağıdını alan gençler, yeni evliler, öğrenciler, bu yaşlı hattata bir takım dualar yazdırıyorlarmış. 





Ha Long Bay...


Bu ismi Hazret-i Google a sorarsanız muhteşem gün batımı resimleriyle ve olağan üstü bir deniz manzarasıyla karşılaşıyorsunuz. 

Biz şanslı gezginler olarak bizati o manzaranın içinde bir gece  geçirmeye gidiyoruz. 

Ha Long Bay , Hanoi nin 165 km doğusunda ki bir körfezin adı. Türkçesi Alçalan Ejder. Adını mitolojik bir hikayeden alan doğal bir oluşum. Hatta o kadar doğal ki adaların pek çoğuna insan eli değmemiş. 

1600 tane kireçtaşından oluşmuş irili ufaklı adacıklar var etrafda. 1994 de UNESCO Dünya Miras Listesine alınmış.Bir kere şu konu da anlaşalım. Hangi fotoya bakarsanız bakın, hangi yazıyı okursanız okuyun, buradaki atmosferi hissedip anlamanız pek olası değil. 

                                                                                                                                                                                              Kıyıdan can yeleği giymeden hareket etmeyen taşıma botlarıyla, geceyi geçireceğimiz ahşap teknemize ulaşıyoruz. Hava biraz puslu ve hafif serin. Ama yinede çok şanslıyız çünkü tekne sadece bizim ve kendi grubumuzdan başka kimse ile paylaşmak zorunda değiliz. Etrafımızda bizimkinden başka bir sürü ahşap tekne var. Tekneler son derece sessiz ilerliyorlar adaların arasından. Suyun rengi ışık vurdukça değişen  yeşil tonları.  İçinde iki kişinin sıra ile hareket edebileceği klimalı minik kamaralarımıza yerleşiyoruz. 


Bugün yapacağımız iki aktiviteden biri bizi tekneye taşıyan küçük botlarla adalardan birine gitmek ve sonrasında gün batımını izleyeceğimiz kumsalı olan başka bir ada ziyareti. Rüzgarın ve gel gitlerin etkisiyle kireçtaşı adalarda oluşmuş mağaralar var. Dünyanın değişik yerlerinde böyle oluşmuş pek çok mağaraya girip çıkmışlığım var. Çıkmadan önce, yinemi mağara! Ne farkı olabilir ki diye düşünüyorum. Ancak Vietnamlı kardeşlerimiz bu mağarayı o kadar güzel ışıklandırmışlar ki olağanüstü güzellikte fotoğraf kareleri yakalıyabiliyorsunuz.  Hem mağaranın bulunduğu yerden görünen manzara muhteşem. 
Ertesi sabah kalk borusu 6.30 da. Ama zorunlu değil. Güvertede Tai-Chi dersi var. Yaşasın! Uzak Doğu da, en eski Uzak Doğu sporlarından birini yaparak güne başlıyacağız. 
Tam saatinde güvertedeyiz. Hava mis. Ama ortada ne hoca var ne de taichi sever. Şimdilik iki kişiyiz. Akşam mutfakta noddle haşlayan personel bize tai chi yaptırmak üzere geldigünde  3 kişi olduk. 20 dk rötarla ve 3 kişi olarak başladığımız sabah sporumuzu, 6 kişi olarak son buldu. Ödül olarak güvertede mis gibi taze kahve ve kek ikramı kazandık. Yeni maceralara hazırız. 



























2 Mart 2016 Çarşamba

Caodaism adında bir din...

Daha önce duymuşmuydunuz? Muhtemelen hayır. 
Vietnam gezimizin 3. günü, ilk durağımız, Vietnam topraklarında doğmuş, pek çoğumuzun adını ilk defa duyduğu bir dinin kutsal mekanına, Caodai Tapınağına gidiyoruz. Çanakkale dolaylarından kıymetli bir akademisyen arkadaşımın dediği gibi, 'her moku bilen kişi' olmam sebebiyle ben Caodaismden şu şekilde bilgi sahibiydim ;  :)


Hatırını hiçbir zaman kıramayacağım sevgili hocam rica etmiş, benimse sayfalarca çeviriden içim dışım olmuş Caodaism/Kaodaizm. O sırada bünyemi ele geçiren yemişim Kaodaizm'i hissiyle nereden bilirdim bir gün bu dinin merkezi olan tapınağı ziyaret etme şansımın olacağını. Demek ki neymiş ; Ünlü bir Türk düşünürünün de dediği gibi ' Eğitim Şart !!! ' . Lüzumsuz bilgi yok !


Öyleyse tapınağa gitmeden önce bu din hakkında bir kaç küçük bilgi;
  • 1920 de Fransız sömürgesinin yerel yöneticilerinden olan Ngo Van Chieu nun rüyasında büyük gücü gördüğünü söylemesiyle Vietnam topraklarında ortaya çıkmış.
  • Dinin merkezi Tay Ninh ve buradaki büyük tapınak. 
  • Tüm dünyada yaklaşık 7 milyon müridi var.
  • Konfiçyüs öğretilerini, Budizm, Toaizm, Hristiyanlık ve İslamın en iyi özellikleriyle harmanlıyarak inananlarına sunuyor. 
  • İnsanlığa yararlı olduğunu düşündükleri Churchill, Lenin, Victor Hugo, Descartes, Pasteur, Tolstoy gibi 70 kadar kişiyi de kutsal olarak yorumluyorlar.
Senede 2 defa, 15 Şubat ve 15 Ağustosda Kaodaistlerin ölmüş akraba ve yakınlarını anmak için yaptıkları törene tesadüfen denk gelip tanıklık ettik. Ne kadar şanslı olduğumuzu bilmeden gittiğimiz tapınak uzaktan Hansel ve Gratel in renkli şekerden yapılmış masal evine benziyor. 





Caodaistler sadece beyaz giyiyorlar.Seviye atlamış rahipler is kırmızı, mavi ve sarı kostüm giymişler. Kadınlar ve erkeler tapınağa ayrı kapılardan giriyorlar. Tapınakta ana salon sütünlarla 9 kısıma ayrılmış.  Nirvanaya ulaşmak için geçilmesi gereken 9 seviyeyi temsil ediyor. Bu dine yeni girmiş bir mürit her bir seviyeyi 5 yılda geçebilir. Yani tapınağın sunağına varması ortalama 45 yılını alıyor. Oldukça zorlu bir yol. 


Baş örtmenize gerek yok ancak cami de olduğu gibi kolsuz ve ya şortla yada kafada şapka ile içeri giremezsiniz.  Hindistan da olduğu gibi ziyaretcilerin tapınağa çıplak ayakla girmesi gerek.   

Memleketimizdeki camilerden alışık olduğumuz üzere, ' yaw ayakkabılar çalınırmı acaba? ' endişesiyle ayakkabıları çıkartıyoruz. Nereye? Öylece kaldırımın kenarına yüzlerce terliğin içine bir yere. Cemaatin ayağında basit, plastik, toza bulanmış terlikler, bizimkiler rengarenk spor ayakkabı. Çalınsa bile hemen kendini belli eder. Üstelik fizik olarak minyon insanlar. Ayakkabılar kesin büyük gelir. 


Tören boyunca, elde telefon, durmadan fotoğraf çeken meraklı turistlere   hiç kimse, suratını ekşitip homurdanmadı. Herkes dinginlik içinde ibadetini yapmaya devam etti. Namaz esnasında kapanan kapıları, fabrika gibi bir kapıdan girilip 10 dk sonra diğer kapıdan çıkmaya zorlandığımız meşhur Mavi Cami ziyaretlerimizi hatırlamadan edemedim. Samimiyet ve  niyet gerçekten önemli. 


Caodaistleri törenleriyle baş başa bırakıp dönüş için otobüsümüze yürümeye başladığımız sırada tepsi tepsi birbirinden güzel ve leziz meyveler gördük. Bu dinin inananları tapınağa sunmak için  meyveleri getirip bağışlıyorlarmış. Akıllı turist olarak tapınağa maddi bağış yaparsak bir tepsi meyva alıp alamayacağımızı sordum rehberimize ama kendisi bana sadece gülümsemekle yetindi. :) Bir tepsi meyva alaydık iyiydi halbuki :))) 























1 Mart 2016 Salı

10 Günde 3 Ülke 5 Şehir - Vietnam, Kamboçya, Tayland



One Destination is Never a Place But a New Way of Seeing Things-  Henry Miller

HO CHI MIN CITY / SAIGON


Cuba yolculuğundan 1 yıl sonra, dünya da son kalan 5 sosyalist ülkeden biri olan Vietnam’a, sonra gelmişken komşusu Kamboçya’ya, oradan da İstanbul a direk uçuş olmadığı için Tayland a geçip ‘ One Night in Bangog’ yapıp döneceğiz. Bu sefer 1 eksik çıkıyoruz yola. Canımın içi yol arkadaşlarımdan biri bu gezide bizimle değil.

Cuma gece yarısını az geçe başlayan yolculuğumuz, Cumartesi  akşamüstü, henüz adını söyleyemediğimiz HO CHI MINH de bitti. 10 günlük tatilin gittimi bir günü yolda. Tüm yorgunluğa ramen, hayır hayır hiç de yorgun değiliz diyerek otelimize ulaşıyoruz. Şahane deniz ürünleri ve egzotik uzakdoğu meyvelerinin de olduğu açık büfeden nispeten erken ayrılmamıza sebeb, gece 11 gibi kapanacağı söylenen Night Market’e yetişme telaşı. Hayır, hava kararmış, etrafda bir şey görmek mümkün değil. Bari yürüme mesafesinde olan meşhur BenTan Market'in hemen yanıbaşında ki bu gece pazarını kaçırmayalım fikrindeyiz. Hani tanıdık bildik bütün markalı ürünler buralarda üretiliyor ya, çok komik paralara o ürünleri satın alıp, dönüşte Vietnam’dan aldım canım ! diye hava atma peşindeyiz. Halbuki 1 saat içerisinde birkaçımızın elinde Vietnam dan alınabilecek en ucuz ürünlerden biri olan koni biçimli kurumuş otlardan örülerek yapılan yerel şapkalardan başka bir şey yok. 100 istedi, 85 verdim diye ne büyük pazarlıkçı olduğumuzu hafifden böbürlenerek anlatıyoruz ama ertesi gün Savaş Müzesinin hediyelik eşya dükkanında aynı şapkaları hiç pazarlıksız 50 Dong a alacağımızdan haberimiz yok o sırada. 

2.Gün : Adını zor söylediğimiz Ho Chi Minh City nin eski adı Saigon. Bu güzelim ve söylenmesi kolay saygın ismi neden değiştirmişler derseniz Ho Amca yüzünden. Kendisi Vietnam'ın Fransa'ya karşı bağımsızlık mücadelesinde önderlik etmişve 69 yılında ölene kadar da Kuzey Vietnam'ın lideri olarak kalmış.Kuzey Güney'i elegeçirdikten sonra da Saigon HCMC olmuş. 

Bugünki gezimize otelden çıkıp, Fransız döneminde yapılmış, bahçeli, 2 -3 katlı binaların arasından ilerleyerek, çakma Notre Dame klisesinin olduğu meydanda başlıyoruz. Klisenin hemen yanın da tarihi postane binası var. İçine girdiğinizde postane mi yoksa turistik eşya dükkanımıdır algılamak zor. Exchange ofis den tutun turistik kuyumcu ya kadar her çeşit dükkan var aynı çatı altında. Salonun dibinde kocaman bir HO amca resmi gülümsiyerek size bakıyor, sizde tezgah üzerindeki hediyelik eşyalara. 

Sırada Bağımsızlık Sarayı var. Yada  Yeniden Birleşme Sarayı. Anlaşılan canları sıkılınca isim değiştiriyor bu Vietnamlılar. Bir sarayın kaç tane adı olabilir ki. Neyse olay şu; Bu saray Vietnam Savaşı sırasında G.Vietnam başkanlarının ikamet ettikleri yer. Aslında binanın herhangi mimari bir özelliği yok. Bizim memelekette kentsel dönüşüme kurban olmamış 70 ler mimarisi benzeri bir mekan gibi. Ancak sembolik önemi büyük. 1975 yılında bir K.Vietnam tankının sarayın demir kapısını yıkıp geçmesi savaşın sonu kabul ediliyor.

Dışarıdan sarayın resimlerini ve sayısız selfie çektikten sonra günün en anlamlı ve heyecan verici yerine doğru devam ediyoruz. Savaş Müzesi. İnsan savaş Müzesinden heyecan duyar mı? Merak işte... 

Aynı saray gibi 70 ler mimarisinden kalma 3 katlı bir bina. Savaşın son bulmasından hemen önce Amerikalıların propaganda maksadıyla kullandıkları bir yermiş. İsim değiştirmeyi seven Vietnamlı kardeşlerimiz değiştire değiştire adını şu anda kısaca 'Savaştan Kalanlar Müzesi' olarak çevirebileceğimiz haline getirmişler. Bu savaşı şimdiye kadar Amerikalıların gözünden Hollywood filimlerinde izleyenlerin Vietnamlıların ne hissettiklerini anlamak için mutlaka görmesi gereken yer burası.

Vietnam Savaşı Hakkında Bir Kaç Not...

  • Savaşa Vietnamlılar 'Amerikan Savaşı' , Amerikalılar sa 'Vietnam Savaşı' diyor. 65 de başlayıp 73 yılına kadar 8 sene sürmüş.
  • Kuzey Vietnam Rusya ile, Güney Vietnam ise Amerika ile taraf olmuş. Savaşın sebebi Amerika'nın Indochina/Hindiçini taraflarında güçlenen Rusya dan gıcık kapması.
  • 65-73 yılları arasında ABD, Orta ve G.Vietnam a 5.185.400 ton bomba atmış. Tüm savaş boyunca 14.300.000 ton... Kore Savaşında 2.600.000 ton, 2.Dünya Savaşında ise 5.000.000 ton kıyas yapmanıza yetermi?
  • Amerika sivillere karşı kimyasal gaz kullandığı için Uluslararası Savaş Mahkemesinde suçlu bulundu. Aynı Amerika kimyasal silah gerekçesiyle Irak'a demokrasi getirmeye kalktı. 
  • Savaş sonrasında Vietnam da ki nesilleri etkileyen sağlık sorunları için kılını kıpırdatmadı.Hala sokaklarda kolları bacakları olmayan insanları görüyorsunuz. Bu konu da tek yardım Rusya ve Tıp alanında yarattıkları mucizelerle bilinen tek bir ülke yardım etmiş : CUBA. Kalbimizin bir kısmının orda kalması boşuna değildi.


Bahçesinde Amerikalıların giderken almayı unuttukları tanklar, uçaklar, helikopterler sergileniyor. 
Müzenin neredeyse tamamı fotoğraflardan oluşuyor. Müzedeki foto-arşiv Amerikalılar dahil 11 farklı ülkenin gazeteci-fotorafcıların savaş zamanı çektikleri kareler. Bu karelerden bazıları sahiplerine dünya çapında ödüller kazandırmış. En bilineni de 'Napalm Girl'. 



Bu fotografın sahibi Nick Ut,- 90 lı yıllarda orjinal kareyi müzeye bağışlamış- fotoğrafı çektikden sonra bombalanan köyden kaçan  kızı hastaneye yetiştirip yaşamasını sağlamış. Kamuoyunda ses getirip savaşı sonlandırdığı söylense de ruhlar üzerinde açtığı yaralar hiç bir zaman kapanamaz.

Sonuç : Müzeyi gezerken sergilenen fotoğraflar suratınıza tokat gibi çarpıyor. Hele savaş sonrası Vietnam halkının fiziksel durumunu gördüğünüzde insanlığınızdan utanıyorsunuz. Ülkemin bir tarafında süren çatışmaları düşünüp, savaşa sebeb olanlara, canım ülkemi hiç düşünmeden kendi çıkarları uğruna savaş ortamına sürükleyenlere  bin bela okuyup inadına BARIŞ demekten kendinizi alamıyorsunuz.