Fillerle Dans...
Fil kuyruğunda kalabalık olmadan yerimizi almak için er zamanda yollardayız. Yoksa oldukça popüler bu turistik atraksiyonda sıra beklemek de var. Hatta o kadar turistik ki, Türk grupsanız bindiğiniz filin adı Safiye yada Fatma oluyor, Amerikalı grupda aynı filler Sandy, Linda...
Küçük bir sekiye çıkan merdivende sıralanıp, öndeki file binen arkadakini, sondaki file binen yandakinin resmini çeksin diye bıdı bıdı akıl veriyoruz birbirimize. Sekiye yanaşan filin üzerindeki taht misali oturgaça iki kişi yanlamasına oturuyoruz. Önümüze koruma maksadıyla bir demir parçası aşağı düşmemize engel olacak. Ayaklarımız oturduğumuz tarfatan aşağı sarkıyor. Güya fil sırtında yolculuğu kare kare tespit edeceğimi sanıyorum. Fil başlıyor lömbüdük lömbüdük yürümeye... Ortalama 5 ton ağırlığındaki fillerle rampalı bir yolu tırmanıyoruz. Bu iri arkadaşların vücudunda 84 ayrı nokta varmış. Filin kafasına oturup ileri geri manevra yaptıran sürücü kardeşlerde bu noktalara dokunarak o koca cüssenin istediği gibi hareketinden sorumlu. Birden paaat diye bir sesle birlikte hoşşş diye başka bir ses duyuyoruz. Anam kesin biri fotoğraf çekmek isterken yuvarlandı düştü...Pekmezini akıtıyor... Bu onun sesi diye arkaya dönünce arkadaki Safiyenin def-i hacet ettiğini, sesin ondan geldiğini anlıyoruz. E hani kare kare fotoğraf çekecektin. Başlasana çekmeye. Ne mümkün. Düşmeyeyim diye o kadar sıkı tutunuyorsun ki bari tıka burnunu kokuya da etraftaki güzelliğin tadını çıkart...
Amber Fort...un büyük avlusuna ulaştık. Burası Hindistan'da pek çok yerde benzerini görüp ziyaret edeceğimiz kale-saraylardan biri. Birbiri ardına kondurulmuş avluları,duvarlardaki süslemeleri hayran hayran izleyerek, o avludan bu avluya dolanıp turu tamamlıyoruz.
Buradan Jeep'lere binerek inmemiz gerekiyor. 5 kişilik jeepler bizi otobüsümüzün yanına götürüyor. Bir arkadaşımız peşinden inatla gelen Hintlinin ona ' Sir ! Sir ! Your jeep is open ' demesine bir anlam veremeyip, beni herhalde şoförlerden biriyle karıştırdı diye yürümeye devam etmesi en çok güldüğümüz anılardan biri oldu. Meğer Hintliler ingilizce konuşurken ' Z ' harfini söylemeyi beceremediklerinden içinde Z olan her şeyi C olarak telaffuz edermiş. Adamceyiz de açık fermuarı kapatmasını istermiş :)
Mümtaz Begüm adına yapılan Tac Mahal'in de adının aslında Mümtaz Mahal olduğunu ama aynı sebebden dolayı -taz değil -tac Mahal olarak bilindiğini de rehberimizden öğreniyoruz. Yoksa başıma taç ettim durumundan değil yani.
Öğleden sonra Rajput mimarisinin en güzel örneklerini görmek için Pembe Şehir deyiz. İngiltere prensi geliyor diye her tarafı pembeye boyamışlar. Sonrada bütün binalar duvarlar aynı renkte kalmış. Ama en etkileyici olanlar Hava Mahal ve Jantar Mantar. Hava Mahal bir Maharaja tarafından haremindeki kadınların dışarıdan görülmeden sokaktaki günlük hayatı izleyebilsin diye yaptırılmış. Kavga etmesinler diye de her kadına bir kat tahsis edilmiş. En üst katından şehirdeki önemli yapıların hepsini kuş bakışı görebiliyorsunuz.
Şehirin en muhteşem ziyaret noktalarından biri de Jantar Mantar. Burası bir astronomik gözlem evi. 18.yy başlarında ayın,güneşin ve yıldızların hareketini izlemek için inşaa edilmiş. Üstelik bu gün bile hatasız çalışıyor. Buradaki kompleks son derece iyi korunmuş aynı zamanda Unesco'nun Dünya Kültürel Miras Listesinde.
Agra'ya gidiyoruz.
Hindistan gezimizde her gittiğimiz şehirde heyecanla görmeyi beklediğimiz bir nokta var. Bugün Taj Mahal e giderek yaklaşıyor olmak herkesin içini kımıl kımıl yapıyor. Önce 240 km.lik bir yolu 4 saatde aşmamız gerekiyor. Bu gün günlerden 14 Şubat. Şah Cihan ile Mümtaz Begüm ün aşkalarının sembolu... Aşk denince böylesini yaşamak için pek çok kadının pek çok şeyden vaz geçeceği bir aşkın sembolu olmuş o mekana gidiyoruz. Farkındaysanız tarih de pek manidar. Lakin bu manidar tarih Cuma gününe denk geldiği için Taj kapalı.
O zaman sırada Fatehpur Sikri var. Burası Babürlü Şahı Ekber tarafından başkent olarak seçilmiş, 14 sene kullanılmış sonra 400 yıl kaderine terk edilmiş. Onun için hayalet şehir de deniyor. Kapıda geçmişimiz gururumuzdur yazan bir tabela var.Keşke biz de elimizdeki kültür varlıkları konusunda Hintliler kadar hassas, onlar kadar gururlu olsak. Misal Bizans Sarayının kalıntıları üzerine otel yapılmasına müsade etmesek. Sadece Osmanlıyı ayağa kaldırmaya çalışmasak. Bile göre yanlış restorasyonlara imza atmasak Aradan 400 sene geçtikten sonra bile ziyarete gelenlere gururla göstersek.
Bu saray kompleksinin içinde en hoşuma giden kısım divanı-has yada Özel ziyaretci Salonu denilen kısım. Teraslardan birinin üzerinde dört tarfdan girişi olan bir yapı. İç mekanın ortasında bir sütün yükseliyor ve mekanın dört tarafına doğru uzanan platformların tam orta noktasını oluşturuyor. Tarihciler bu mekanın fonksiyonu konusunda değişik yorumlarda bulunmuşlar. Bence en anlamlısı Ekber'in değişik dinlerden olan vezirlerini bu köşelere oturtup hepsine aynı mesafede durduğunu göstermesi.Yada benim herkese eşit mesafede duran bir balkon sahibi hayalim. Hangisi doğru bilemedim.
Bu saray kompleksinin diğer bir görkemli ve ilginç mekanı ise Selim Cisti türbesi. Selim Çisti, Ekber'in çok saygı ve minnet duyduğu zat. Bugün türbesi çocuk sahibi olmak isteyenlerin ziyaretleriyle ve mermer şebekelerine sadece kırmızı ipler bağlayarak dilekte bulunmalarıyla daha da anlam kazanıyor. Üstelik burda en hoşuma giden şey, Hindistanda yaşayan her dine mensup insanların orası bir müslüman mabedi, ne işimiz var orda demeden mekanı ziyaret edebilmeleri. Bizim ziyaret ettiğimiz gün de Selim Çisti nin öüm yıldönümüne denk geldiği için pek bir anlamlı oldu.
AGRA' dayız
Agra Taj Mahal in bulunduğu şehirin adı.Vakti zamanın da 100 yıl kadar başkentlik yapmış. Burda her yerde kolaylıkla bulunabilecek mimari detayları anlatmıyacağım elbette.Ama mekanın ziyaretciler üzerinde yarattığı etkiyi ifade edebilmek de oldukça zor. Bir kere daha buraya giriş yaparken, hükümetin, görevlilerin,
insanların, dünyada aşkı simgeleyen en muhteşem binalardan birini korumaya gösterdikleri özen, benim haset duygularımı tepreştirdi. Unesco nun Dünya Kültür Mirası listesindeki mekana tur otobüsünüzü bir yerde park ettikten sonra elektrikli orobüslerle taşınıyorsunuz. Egzoz gazları binaya zarar vermesin, bembeyaz mermerleri karartmasın diye. Topkapı Sarayı'nın birinci avlusuna Bab-ı Hümayun'dan yıllarca turist otobüsleriyle girip çıktığımızı anımsamamak elde değil. Yanlıştan dönmek biraz uzun sürdü ama olsun. Taj Mahal'in güvenlik kontrolu kadınlar ve erkekler olmak üzere iki farklı noktadan yapılıyor. Tek tek ziyaretcilerin, kalem, çakmak yada kesici alet taşıyıp taşımadıkları kontrol ediliyor. Olur da çantanız da bulunan tırnak törpüsünü çıkarıp, duvara gömülü değerli taşları kaktırmak suretiyle hatıra olarak almak isterseniz buna baştan engel olmaya çalışıyorlar.
Yıllarca Taj Mahal'i resimlerden görüp, bir gün orda olabilmeyi aklınızdan geçirmediyseniz, devasa taç kapılardan geçip, muhteşem bahçeyi, uzayıp giden karşı da bulutlar arasındaymış gibi duran binanın orta aksından çıkıp ayaklarınızın dibinde uzanan havuzu gördüğünüz ilk an rüya mı gerçekmi sersemliğini yaşamadan edemiyorsunuz. En azından bana öyle oldu. Hatıra resimleri çeke çektire, orta kubbenin alemini parmaklarıyla tutan turist pozu vere vere,yüzlerce turistle birlikte ana binaya ilerliyorsunuz.
Yılda 3 milyon kişi tarafından ziyaret edilen mekanı ayakkabılarınızı çıkartarak gezmek zorundasınız.
Mekana giriş ücreti yerliler ve yabancılar için farklı fiyatlarda. Bir turizmci olarak bunun gerekçesini çok iyi anlıyorum ve hiç itiraz etmiyorum. Ama Hintliler kim ne derse desin nazik arkadaşlar. Gönül almayı biliyorlar. Hani olur da kapıda atarlanıp niye biz farklı fiyat ödüyoruz kardeşşşimmm diyorsanız... Şu son resme bir göz atın derim. Turiste beleş yerliye 2 Rupi WC servisi :)
Bu sabah ilginç deneyimlerden biri için hazırız. Fil sırtında Amber Kalesine çıkılacak. Programda fillere bineceğimizi duyan annem sen binme düşer müşersin diye fitneyi sokmaktan geri durmasa da insan hayatta kaç defa file binme şansı bulur ki.
Fil kuyruğunda kalabalık olmadan yerimizi almak için er zamanda yollardayız. Yoksa oldukça popüler bu turistik atraksiyonda sıra beklemek de var. Hatta o kadar turistik ki, Türk grupsanız bindiğiniz filin adı Safiye yada Fatma oluyor, Amerikalı grupda aynı filler Sandy, Linda...
Küçük bir sekiye çıkan merdivende sıralanıp, öndeki file binen arkadakini, sondaki file binen yandakinin resmini çeksin diye bıdı bıdı akıl veriyoruz birbirimize. Sekiye yanaşan filin üzerindeki taht misali oturgaça iki kişi yanlamasına oturuyoruz. Önümüze koruma maksadıyla bir demir parçası aşağı düşmemize engel olacak. Ayaklarımız oturduğumuz tarfatan aşağı sarkıyor. Güya fil sırtında yolculuğu kare kare tespit edeceğimi sanıyorum. Fil başlıyor lömbüdük lömbüdük yürümeye... Ortalama 5 ton ağırlığındaki fillerle rampalı bir yolu tırmanıyoruz. Bu iri arkadaşların vücudunda 84 ayrı nokta varmış. Filin kafasına oturup ileri geri manevra yaptıran sürücü kardeşlerde bu noktalara dokunarak o koca cüssenin istediği gibi hareketinden sorumlu. Birden paaat diye bir sesle birlikte hoşşş diye başka bir ses duyuyoruz. Anam kesin biri fotoğraf çekmek isterken yuvarlandı düştü...Pekmezini akıtıyor... Bu onun sesi diye arkaya dönünce arkadaki Safiyenin def-i hacet ettiğini, sesin ondan geldiğini anlıyoruz. E hani kare kare fotoğraf çekecektin. Başlasana çekmeye. Ne mümkün. Düşmeyeyim diye o kadar sıkı tutunuyorsun ki bari tıka burnunu kokuya da etraftaki güzelliğin tadını çıkart...
Buradan Jeep'lere binerek inmemiz gerekiyor. 5 kişilik jeepler bizi otobüsümüzün yanına götürüyor. Bir arkadaşımız peşinden inatla gelen Hintlinin ona ' Sir ! Sir ! Your jeep is open ' demesine bir anlam veremeyip, beni herhalde şoförlerden biriyle karıştırdı diye yürümeye devam etmesi en çok güldüğümüz anılardan biri oldu. Meğer Hintliler ingilizce konuşurken ' Z ' harfini söylemeyi beceremediklerinden içinde Z olan her şeyi C olarak telaffuz edermiş. Adamceyiz de açık fermuarı kapatmasını istermiş :)
Mümtaz Begüm adına yapılan Tac Mahal'in de adının aslında Mümtaz Mahal olduğunu ama aynı sebebden dolayı -taz değil -tac Mahal olarak bilindiğini de rehberimizden öğreniyoruz. Yoksa başıma taç ettim durumundan değil yani.
Öğleden sonra Rajput mimarisinin en güzel örneklerini görmek için Pembe Şehir deyiz. İngiltere prensi geliyor diye her tarafı pembeye boyamışlar. Sonrada bütün binalar duvarlar aynı renkte kalmış. Ama en etkileyici olanlar Hava Mahal ve Jantar Mantar. Hava Mahal bir Maharaja tarafından haremindeki kadınların dışarıdan görülmeden sokaktaki günlük hayatı izleyebilsin diye yaptırılmış. Kavga etmesinler diye de her kadına bir kat tahsis edilmiş. En üst katından şehirdeki önemli yapıların hepsini kuş bakışı görebiliyorsunuz.
Şehirin en muhteşem ziyaret noktalarından biri de Jantar Mantar. Burası bir astronomik gözlem evi. 18.yy başlarında ayın,güneşin ve yıldızların hareketini izlemek için inşaa edilmiş. Üstelik bu gün bile hatasız çalışıyor. Buradaki kompleks son derece iyi korunmuş aynı zamanda Unesco'nun Dünya Kültürel Miras Listesinde.
Agra'ya gidiyoruz.
Hindistan gezimizde her gittiğimiz şehirde heyecanla görmeyi beklediğimiz bir nokta var. Bugün Taj Mahal e giderek yaklaşıyor olmak herkesin içini kımıl kımıl yapıyor. Önce 240 km.lik bir yolu 4 saatde aşmamız gerekiyor. Bu gün günlerden 14 Şubat. Şah Cihan ile Mümtaz Begüm ün aşkalarının sembolu... Aşk denince böylesini yaşamak için pek çok kadının pek çok şeyden vaz geçeceği bir aşkın sembolu olmuş o mekana gidiyoruz. Farkındaysanız tarih de pek manidar. Lakin bu manidar tarih Cuma gününe denk geldiği için Taj kapalı.
O zaman sırada Fatehpur Sikri var. Burası Babürlü Şahı Ekber tarafından başkent olarak seçilmiş, 14 sene kullanılmış sonra 400 yıl kaderine terk edilmiş. Onun için hayalet şehir de deniyor. Kapıda geçmişimiz gururumuzdur yazan bir tabela var.Keşke biz de elimizdeki kültür varlıkları konusunda Hintliler kadar hassas, onlar kadar gururlu olsak. Misal Bizans Sarayının kalıntıları üzerine otel yapılmasına müsade etmesek. Sadece Osmanlıyı ayağa kaldırmaya çalışmasak. Bile göre yanlış restorasyonlara imza atmasak Aradan 400 sene geçtikten sonra bile ziyarete gelenlere gururla göstersek.
Bu saray kompleksinin içinde en hoşuma giden kısım divanı-has yada Özel ziyaretci Salonu denilen kısım. Teraslardan birinin üzerinde dört tarfdan girişi olan bir yapı. İç mekanın ortasında bir sütün yükseliyor ve mekanın dört tarafına doğru uzanan platformların tam orta noktasını oluşturuyor. Tarihciler bu mekanın fonksiyonu konusunda değişik yorumlarda bulunmuşlar. Bence en anlamlısı Ekber'in değişik dinlerden olan vezirlerini bu köşelere oturtup hepsine aynı mesafede durduğunu göstermesi.Yada benim herkese eşit mesafede duran bir balkon sahibi hayalim. Hangisi doğru bilemedim.
Bu saray kompleksinin diğer bir görkemli ve ilginç mekanı ise Selim Cisti türbesi. Selim Çisti, Ekber'in çok saygı ve minnet duyduğu zat. Bugün türbesi çocuk sahibi olmak isteyenlerin ziyaretleriyle ve mermer şebekelerine sadece kırmızı ipler bağlayarak dilekte bulunmalarıyla daha da anlam kazanıyor. Üstelik burda en hoşuma giden şey, Hindistanda yaşayan her dine mensup insanların orası bir müslüman mabedi, ne işimiz var orda demeden mekanı ziyaret edebilmeleri. Bizim ziyaret ettiğimiz gün de Selim Çisti nin öüm yıldönümüne denk geldiği için pek bir anlamlı oldu.
AGRA' dayız
Agra Taj Mahal in bulunduğu şehirin adı.Vakti zamanın da 100 yıl kadar başkentlik yapmış. Burda her yerde kolaylıkla bulunabilecek mimari detayları anlatmıyacağım elbette.Ama mekanın ziyaretciler üzerinde yarattığı etkiyi ifade edebilmek de oldukça zor. Bir kere daha buraya giriş yaparken, hükümetin, görevlilerin,
insanların, dünyada aşkı simgeleyen en muhteşem binalardan birini korumaya gösterdikleri özen, benim haset duygularımı tepreştirdi. Unesco nun Dünya Kültür Mirası listesindeki mekana tur otobüsünüzü bir yerde park ettikten sonra elektrikli orobüslerle taşınıyorsunuz. Egzoz gazları binaya zarar vermesin, bembeyaz mermerleri karartmasın diye. Topkapı Sarayı'nın birinci avlusuna Bab-ı Hümayun'dan yıllarca turist otobüsleriyle girip çıktığımızı anımsamamak elde değil. Yanlıştan dönmek biraz uzun sürdü ama olsun. Taj Mahal'in güvenlik kontrolu kadınlar ve erkekler olmak üzere iki farklı noktadan yapılıyor. Tek tek ziyaretcilerin, kalem, çakmak yada kesici alet taşıyıp taşımadıkları kontrol ediliyor. Olur da çantanız da bulunan tırnak törpüsünü çıkarıp, duvara gömülü değerli taşları kaktırmak suretiyle hatıra olarak almak isterseniz buna baştan engel olmaya çalışıyorlar.
Yıllarca Taj Mahal'i resimlerden görüp, bir gün orda olabilmeyi aklınızdan geçirmediyseniz, devasa taç kapılardan geçip, muhteşem bahçeyi, uzayıp giden karşı da bulutlar arasındaymış gibi duran binanın orta aksından çıkıp ayaklarınızın dibinde uzanan havuzu gördüğünüz ilk an rüya mı gerçekmi sersemliğini yaşamadan edemiyorsunuz. En azından bana öyle oldu. Hatıra resimleri çeke çektire, orta kubbenin alemini parmaklarıyla tutan turist pozu vere vere,yüzlerce turistle birlikte ana binaya ilerliyorsunuz.
Yılda 3 milyon kişi tarafından ziyaret edilen mekanı ayakkabılarınızı çıkartarak gezmek zorundasınız.
Mekana giriş ücreti yerliler ve yabancılar için farklı fiyatlarda. Bir turizmci olarak bunun gerekçesini çok iyi anlıyorum ve hiç itiraz etmiyorum. Ama Hintliler kim ne derse desin nazik arkadaşlar. Gönül almayı biliyorlar. Hani olur da kapıda atarlanıp niye biz farklı fiyat ödüyoruz kardeşşşimmm diyorsanız... Şu son resme bir göz atın derim. Turiste beleş yerliye 2 Rupi WC servisi :)