9 Ağustos 2011 Salı

Gordion Nerede ki?

Bir önceki yazımda bahsettiğim şeytana uyma ve direksiyonu kırma durumu sayesinde, asistan kuzen Cevat Kelle ile birlikte yeni bir yer keşfetmenin hazzıyla Gordion'u fotoğrafladık. Bende sizlerle paylaşıyorum. 

Evet duyar gibiyim.. Bu yazıyı okuyanların Gordion da nerdeydi ki diye akıllarından geçirdiklerini biliyorum. Özel ilginiz yoksa nerede olduğunu bilmeniz zor. Ankara - Eskişehir yolunda Polatlıyı geçtikten hemen sonra kahverengi tabela karşınıza çıkıyor. Yoldan 12 km içerde. Teknik olarak 12 dk lık bir yol. Yine etrafta kimseler olmadığı için acaba yanlış yolda mıyız hissiyle bir köyün içine kadar gidip etrafta olması gereken hiç bir şeyi bulamayınca geri dönmemiz bizi Gordion a bir yarım saatte ulaştırdı.

Önce Gordion hakkında kısa bilgi. Frigya bölgesinin politik ve kültür başkenti. Friglerden önce ( yaklaşık İ.Ö 2500 yılı gibi bir tarihten bahsediyoruz ve bu döneme Bronz Çağı diyoruz ) ve sonra da buralarda hep yerleşim varmış.Bugün de Yassıhöyük köyünde yaşayanlar buradaki yerleşim ve üretimi devam ettiriyorlar. Bu derece sürekliliğin mevcut olmasının bir sebebi de Gordion un yüzyıllar boyu üzerinden geçen meşhur Anadolu'nun ticaret yollarındaki önemli bir nokta olması. Ne yazık ki şimdilerde yakınından geçen sadece meraklılar, şeytana uyup direksiyon kıranlar birde Ankara-Eskişehir arasında çalışan hızlı tren.

Gordion denince birlikte hatırlanması gereken bir kaç isim var. Midas ve onun eşşek kulakları , Büyük İskender ve rivayete göre çözmesi gerekirken sabırsızlığı yüzünden kılıçla kestiği meşhur Gordion düğümü...

Midas, Frig karallığını yönetmiş en meşhur kral. M.Ö 8.yy sonları gibi buralardaymış. Daha sonra Batı Anadolu krallıklarından Lidyalılar- ki biliyorsunuz para yı buldular- M.Ö 6.yy gibi, daha sonra ki 2 yy boyunca da Persler bu bölgede hüküm sürmüşler.

Hazır elim deymişken ben size bu İskender'den de bahsedeyim. Kendisi Makedon kralı. Dünyanın kralı olmak gibi bir fantezisi var.Makedonya dan çıkıp, fetih ede ede doğu ya doğru ilerler. Meşhur Pers İmparatorluğunun son satrapı III.Darius la karşılaşmadan önce de kışı Gordion da geçirir.Antik dönemin en gizemli hikayelerinden biri olan meşhuur Gordion düğümüde o kış, İskender'in kılıcıyla çözülmüş olur. Daha fazlasını merak ediyorsanız Hz. Google a sorun lütfen.

Meraklısına not: İskenderi merak edenlere, şimdiye kadar okuduğum en iyi çeviri roman olan Can yayınlarından 3 kitap halinde yayınlanan "Büyük İskender"i okumalarını öneririm. O kadar güzel bir Türkçe ile çevrilmiş ki, hala kütüphanemin baş köşesindedir yeri.



Gordion Kazı alanının tam karşısında, Amerikan filmlerindeki terk edilmiş gizemli benzinlikleri hatırlatan bir yere, "hemşerim Gordion nere?" diye sorduk. Allahtan çok uzakta değilmiş. Amca bize "Aha şu minibüsün ora park edin. Tırmanın ! Ora ! " dedi. Bu ifadeden pek bir şey anlamadık ama ip uçlarını takip ederek o tepeye tırmandık.



Karşımıza tellerle çevrilmiş bir kazı alanı çıktı. Kazı alanında kimse yoktu ama galiba kazı şehir surları etrafında devam ediyor. Etrafta yazan ve benim okuduklarıma göre Gordion antik Kenti 1893 de keşfedilmiş,1900 yılından 1950 yılına kadar aralıklarla kazılmış.1950 yılından beridir de aralıksız kazı sürdürülüyor.Çok şükür ki burada Truvayı babasının çiftliği gibi kazan bir H.Schliemann olmadığı için buluntular müzede. E bunca yıldır kazılan yerde ne bulmuşlar hadi gidip onu da Gordion Müzesinde görelim.



Müze kazı alanına 2 km uzakta. Küçük,iddiasız mütevazi ve Anadolu daki pek çok mahsun müzeler gibi. Ziyaretçisi çok olmadığı için sergi salonları ve ışıklar bizim için açıldı.Sergileme son derece güzel ve bilgilendirici yapılmış. Resimde gördüğünüz objeler ait oldukları doneme göre sergilenmiyor.Yani en erken döneme ait obje en alt seviyede, en yakın döneme ait obje en üstte...


Gordion müzesinde en beğendiğim parçalardan biri de terra-cotta lar. Bunlar M.Ö 6.yy a tarihlenmesine rağmen, üzerindeki desenler, figürler ve formlar hangi İtalyan koleksiyonunun acaba diye düşündürtüyor. Hele bir yağmur oluğu vardı. O kadar estetik ve fonksiyonel gözüküyor ki, pişmiş toprak ustalarına saygı duymadan edemiyorsunuz.

Biliyorum uzun bir yazı oldu. Umarım okurken sıkılmadınız. Çünkü daha Midasın Mezarı farz edilen yere götüreceğim sizi.










5 Ağustos 2011 Cuma

Duatepe ...

Ankara'yı ılık bir sabahta terk edip yola koyuluyoruz. Asistan Cevat Kelle kuzenim ve ben, kız başımıza çıktığımız bu yolculukta bizi uğurlayanlara varınca arayacağımızı beyan edip, Eskişehir yolu üzerinden, her ikimizin de en güzel yıllarının geçtiği, Beytepe Kampüsüne el salladıktan sonra yola devam ediyoruz. Bu arada blogu okuduktan sonra, nerden gidicez endişesine kapılmamanız için yol tarifi de verdiğiminde farkındasınızdır umarım:)

30-40 dk sonra, Polatlı'ya yaklaşırken, ileride, yolun ortasında "dikelmiş" bir karaltının ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. 
Yaklaştıkca  " Dur Yolcu ! " diyen bir asker figürünün bize sırtını dönmüş yolun ortasında ve dağın tepesinde ne aradığını merak ediyoruz. Tam o sırada, "Duatepe" yazan kahverengi işaret levhasının farkına varıp, "Hadi kırın direksiyonu, birdaha ne zaman gelip de burayı görebilirsiniz ki " diyen şeytanın sesini duyuyoruz. Ve yaklaşık 15 saniye içinde şeytana uymaya karar veriyoruz.


Yoldan 5 km içeride dua edilen bir tepe bulmak umuduyla ilerlerken, asistana şahane bulduğum bir kareyi sabitlemesi için israr ediyorum. Ne yani koyunları mı çekeyim der gibi bakmakla kalmıyor, açıkca bunu dile de getiriyor. Ama bakın ne şahane pastoral bir kare olmuş.


Duatepe yolundan bir kare


Etrafda kimseler yok. Yol stabil asfaltlanmış.Belliki bu Duatepe için hiç bir masrafdan kaçınılmamış. Sürekli rampa tırmanıyoruz. Yolun sonunda ne göreceğimizi merak ediyoruz. Karşımız çıkan tabelalar doğru yöne gittiğimizi gösteriyor. 




Tepenin üzerinde uzaktan görünen ama ne olduğunu seçemediğimiz bir takım "şeyler" var. Hava da yağmurlu gibi . Az sonra sanki şiddetli bir yağmurun içinde bulacakmışız kendimizi hissiyle bir an önce o tepede ne olduğunu öğrenmek istiyoruz.




 
Ve sonunda ... yolun bitiminde, bir tepenin üzerindeyiz. Etrafı keşfetmeye başlıyoruz. Önümüzde devasa heykellerden oluşan bir anıt var. Tam da ucubelerin yıkıldığı günlerde bu heykellerde neyin nesi diyerek fotoğraflamaya, bir gün birilerinin burda yapılanları ucube olarak nitelendirip yok etme ihtimaline karşılık, tarihe belge bırakmaya çalışıyoruz.




Mekanda bekçilik yapan bey, bizim deli gibi her noktadan fotoğraf çektiğimizi ve konuyla ne kadar ilgili olduğumuzu görünce elimize ufak bir broşür tutuşturuyor.

Burası, Atatürk'ün düşmandan aldığı ilk tepe imiş. Farkında değiliz ama Türk savaş tarihi açısından son derece önemli bir noktadayız. 


Az sonra, bölgede bulunan askeri bir okul öğrencileri ve onların komutanın dan, izin alarak, onların açık hava dersine kulak misafiri oluyoruz. Hava birden pırılpırıl bir hal alıyor. Bulutlar dağıldı.Tarihe bırakılacak belgeler doğal ışıkda pek bir güzel çıkıyor sanki. Yada ben öyle düşünmek istiyorum:) 

Biz komutanı dinlerken, tören alanına arkamızdan küçük bir ordu daha geliyor:) Eee yarın 23 Nisan, neşe doluyor insan:) İklim değişti Akdeniz oldu... Etraf gerçekten cıvıl cıvıl oluverdi.



Üzerinde bulunduğumuz tepe bu olayın anısına düzenlenmiş bir tören alanı. Topoğrafik açıdan uygun olduğu için düzenlenmiş. Heykellere yüzünüzü döndüğünüzde sol tarafda kalan tepe , düşmandan alınan ilk savunma alanı imiş.Sakarya Muharebeleri 22 gün sürmüş, 31 Ağustos 1921 de başlayan savunmanın,19.günde 10 Eylül 1921 de Dua tepe düşmandan geri alınmış.Bu durumda anlıyoruz kisavunma tam 13 Eylül günü zaferle sonlandırılmış.

Tören alanın düzenlenmesi de 12 Eylül de  2000 yılında tamamlanmış ve o tarihten beri, her yıl 13 Eylül de, bu alan da tören düzenleniyor.

 


Heykeller, sanatcı Metin YURDANUR tarafından yapılmış. Ellerine sağlık.Gerçekten etkileyici.



En hoşuma gidenlerden biri Atatürk ve yaverinin karşıki tepeleri dürbünle izlediği heykel.



Anıtın sol tarafında bir kadın figürü ve Atatürk var. Kadın heykel Halide Edip Adıvar'ın Türk'ün Ateşle İmtihanı adlı eserinde Duatepenin alınışını anlattığı satırlara ithafen yapılmış.



 


Geldiğimiz yoldan geri dönüp "Dur Yolcu ! " diyen güya Mehmetcik ama bana sorarsanız Yunan Palikaryasına daha çok benzeyen ve aldığımız bilgiye göre Rusya da yaptırılıp getirilen "ucube" yi önden fotoğraflayıp yolculuğa devam ediyoruz.

İyi ki "hadi kırın direksiyonu şurya " diyen şeytana uyduk da Duatepeyi de gördük. 

Sevdik biz bu direksiyonu kırma işini ... Çünkü az sonra karşımıza bir kahverengi tabela daha çıktı. İnanmayacaksınız, biz yine şeytana uyduk ve çoook memnun kaldık. Nereyi mi gördük... GORDİON



 




4 Ağustos 2011 Perşembe

Ankara'dan Çıktık Yola...

Selam verdik sağa sola demek lazım. Evet aynen böyle oldu.Durun sakin olun.Sizlere blogumda Ankara'yı anlatacak kadar şuursuz değilim elbette...

Kısa bir özet; Uzun yola gidiyorum dediğimde, al bununla git dedikleri bir 4x4 le Ankara'ya kadar yalnız yolculuk yapmak sıradan bir iş. Evden çıktıktan 2 saat sonra bir WC molası.. Daha önce ki yolculuklarda "yahu bunlarda amma dengesiz... kim uğrar burda ki mobilya dekorasyon mağazasına?... "diyip burun kıvırdığınız dükkanı bir kolaçan edip, " Hay Allah... bunlar İstanbul'dakinin yarı fiyatına" dediğiniz ıvır zıvırı bir gün kullanmak umuduyla satın aldıktan ... bir 2 saat sonra  Ankara'dasınız..

E şimdi geri dönüp bu güzelim 4x4 ü iademi edelim.Tabii etmemek lazım. O halde rotamız neresi? Hımm ... Dur bakayım... Evet,evet ... İzmir! Tabiki gavur olduğu için değil. Hem hava seyahat için şahane. Hem 23 Nisan. Harbiden neşe doluyor insan. Hem İzmir'deki kitap fuarına katılan 2 güzel insanı imza günlerinde yalnız bırakmamak... Zorlasam daha pek çok "hem" bulabilirim ama bu kadar yeter ...

Evet kuzen de bana yol arkadaşı olması için kafalandı... Tam teşkilatlı savaş muhabiri Cevat Kelle misali çıktığı yolculuklarda gösterdiği azim, nizam ve intizam sayesinde benim artık araba kullanmaktan başka bir görevim kalmadı...

Ankara - İzmir arası normal şartlarda 8 saat... Haldır haldır araba kullanmak çok da iç açıcı değil. O zaman yol üzerinde bir yerde geceleme yapmak lazım. Hemen hazreti google a soralım neresi olur diye... Bilmediği de yok... cevap hazır : UŞAK

E hazırsanız yola çıkıyoruz. Vira bismillah !